30 Ekim 2009 Cuma

Atatürk Müzesi

'''Atatürk Müzesi''' ('''İnkılap Müzesi'''), İstanbul, Şişli, İstanbul|Şişli'de Halaskargazi Caddesi'nde İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nce müzeye dönüştürülmüş Mustafa Kemal Atatürk|Atatürk'ün Şişli'de oturduğu ev.

Atatürk Müzesi hakkında ansiklopedik bilgi
Atatürk Müzesi (İnkılap Müzesi), İstanbul, Şişli'de Halaskargazi Caddesi'nde İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nce müzeye dönüştürülmüş Atatürk'ün Şişli'de oturduğu ev. Geçmişi Mustafa Kemal I. Dünya Savaşı'nın sona ermesi üzerine Suriye cephesinden ayrılarak 13 Kasım 1918 günü İstanbul'a geldi. Bir süre Pera Palas'ta kaldıktan sonra dostu Salih Fansa'nın Beyoğlu'ndaki evinde misafir oldu. Bu arada Şişli'de, bugünkü Halaskargazi Caddesi'nde Osep Kasabyan'ın 1908 yapımı üç katlı evini kiraladı. Mustsfa Kemal Akaretler'de oturan annesi Zübeyde Hanım'la kız kardeşi Makbule'yi de yanına alarak üst kata yerleşti.Kendisine orta katı ayırdı.Yaveri ise alt katta oturuyordu.İstanbul'un düşman işgali altında bulunduğu günlerde Mustafa Kemal arkadaşlarıyla bu evde sık sık toplandı. Samsun'a hareket ettiği gün, 16 Mayıs 1919'a kadar bu evde oturdu. Mustafa Kemal Ankara'ya yerleşince annesini ve kardeşini yanına aldı.Şişli'deki ev 1924'te eski valilerden Erzurum milletvekili Tahsin Uzer tarafından satın alındı.Bu tarihte Atatürk'ün 1919'da bu binada oturduğunu gösteren tabela kondu. İstanbul Belediyesi binayı 1928'de Tahsin Uzer'den satın aldı ve Atatürk'le ilgili eşya, tarihi belge ve hatıraları bu binada toplamaya başladı.Bina 1942'de Vali ve Belediye Başkanı Lütfi Kırdar döneminde müzeye dönüştürüldü ve Atatürk İnkılabı Müzesi olarak 15 Haziran 1942'de ziyerete açıldı. 1960 askeri yönetimi sırasında Belediye Başkanı Refik Tulga'nın girişimiyle binada onarım yapıldı.9 Ocak 1962'de kısmi bir yangın geçiren müze Atatürk'ün 100. doğum yıldönümü (1981) yaklaşırken yeniden büyük çaplı bir onarım gördü. Türkiye İş Bankası'nın mali desteği ile yapılan onarımın, dekorasyon ve düzenleme işleri de Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu'nca üstlenildi.Bina kapı tokmaklarından camlara kadar 1910'lu yılların üslubuna uygun olarak onarıldı. 19 Mayıs 1981'de Atatürk Müzesi olarak yeniden açıldı. Müze Müzede Atatürk'ün doğumundan ölümüne kadar geçen yaşamı ile ilgili fotoğraflar, giysileri, kullandığı eşyalar, Atatürk ve inkılaplarla ilgili belgeler, Milli Mücadele ve Atatürk tabloları sergilenmektedir. Ayrıca Atatürk ve devrimlerle ilgili belgeler, Milli Mücadeleyi yansıtan, Atatürk ile ilgili tablolar da onları tamamlamıştır. Ressam İbrahim Çallı'nın Trikopis'in kılıcını teslim edişini gösteren tablo ve Zeki Kocamemi'nin yapmış olduğu tablo da müzedeki önemli eserler arasındadır. Müzenin giriş katında Atatürk'ün doğumu, öğrenim yılları, ilk subaylık yılları, Trablusgarp, Balkan Savaşları (1911†“1913), Heykeltıraş Hüseyin Gezer'in yapmış olduğu Atatürk büstü, Çanakkale Savaşları, Mondros Mütarekesi ve Osmanlı devletinin durumunu (30 Ekim 1918) Milli Mücadele hazırlıkları ile ilgili belgeler ve bilgiler bulunmaktadır. Müzenin birinci katında Atatürk'ün Samsun'a çıkışı, Amasya Tamimi, Erzurum Kongresi (23 Temmuz†“7 Ağustos 1919), Sivas Kongresi'nde giydiği jaketatay, yeleği, 1918 yılında Karlsbad'da satın aldığı ceket, Anadolu'da çıkan iç isyanlar, Sevr Antlaşması, I. ve II. İnönü Savaşları, Eskişehir-Kütahya-Sakarya savaşları, Atatürk'ün 1920'li yıllarda giydiği Skoç takım elbisesi, kalpağı, potinleri, termosu, mareşal üniforması, astragan kalpağı, rugan çizmesi, çamaşırları, mecliste saltanatın kaldırılışı sırasında kullanılan kalemler, not defteri, kalemtıraş ve maktaı, Nutuk'un ilk baskısı (1927), Gazi Mustafa Kemal Paşa adına Ankara'da hazırlanmış nüfus kâğıdı, Amerika devlet başkanı Roosevelt'in Atatürk'e hediye ettiği müzik dolabı ile Büyük Taaruz ile ilgili bilgiler bulunmaktadır. Müzenin ikinci katında; V.Pisani'nin Yunanlıların İzmir'e çıkışı ile ilgili, Kurtuluş Savaşı'nda yaralılara bakan kadınlar, göçlerle ilgili tabloları, Atatürk'ün Selanik'te doğduğu evin maketi, altın kaplama sigara tabakası, Lozan etiketli smokini, frakı, son yıllarında giydiği süeter, yazlık giysileri, K.A markalı ipek gömleği, madalyaları, plaketler, kahve fincanı, kartvizitleri, Cumhuriyetin ilanından sonra İstanbul'a ilk gelişinde belediyede imzaladığı defter (9 Temmuz 1927), İbrahim Çallı'nın Atatürk portresi (1937), İbrahim Ferit'in, Ressam Emin'in Atatürk portreleri, Zeki Kocamemi'nin Atatürk'ün cenaze merasimi ile ilgili tablosu (1939) bulunmaktadır.http://sanattarihi.sa.funpic.de/index.php?topic=815.0 Kaynaklar Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi - T.C. Kültür Bakanlığı ve Tarih

Trabzon Ayasofya Müzesi

Trabzon Ayasofya Kilisesi İstanbul'un Latinler tarafindan işgal edilmesinden sonra kaçan ve Trabzon'da 1204 yılında yeni bir devlet kuran Kommenos ailesinden Kral I. Manuel (1238-1263) tarafından 1250-1260 yılları arasında yaptırılmış olan manastir kilisesi. Ayasofya adı "Kutsal Bilgelik" anlamina gelir. Geç Bizans Kiliselerinin en güzel örneklerinden biri olan yapi, kare-haç planlı olup, yüksek bir kubbeye sahiptir. Kuzey, bati ve güneyinde revakli

Trabzon Ayasofya Müzesi hakkında ansiklopedik bilgi
Trabzon Ayasofya Kilisesi İstanbul'un Latinler tarafindan işgal edilmesinden sonra kaçan ve Trabzon'da 1204 yılında yeni bir devlet kuran Kommenos ailesinden Kral I. Manuel ( 1238- 1263) tarafından 1250- 1260 yılları arasında yaptırılmış olan manastir kilisesi. Ayasofya adı "Kutsal Bilgelik" anlamina gelir.

Geç Bizans Kiliselerinin en güzel örneklerinden biri olan yapi, kare-haç planlı olup, yüksek bir kubbeye sahiptir. Kuzey, bati ve güneyinde revakli üç kirişi bulunmaktadir. Yapı ana kubbenin üzerine degişik tonozlarla örtülmüş ve çatıya farklı yükseltiler verilerek kiremitle örtülmüştür.

Bölgenin 1461 yılında Osmanlılar tarafindan fethedilmesine kadar geçen dönemde önemli bir kilise olan Ayasofya, bu tarihten sonra da önemini koruyarak faaliyetlerine devam etmiştir. Ancak 1670 yılında görülen ihtiyaç üzerine camiye çevrilmiş ve 1864 yılında da restore edilmistir.

I. Dünya Savaşı yıllarında Ruslar tarafından işgal edilen Ayasofya, askeri karargah, hastane, depo ve savaştan sonra yine cami olarak kullanilmiştir. 1958- 1962 yılları arasında Edinburg Üniversitesi ve Vakıflar Genel Müdürlüğü işbirliği ile restore edilerek, 1964 yılında müzeye çevrilmiştir.MüzeGünümüzde Müze olarak kullanılmakta olan Trabzon Ayasofya Kilisesi, Trabzon İmparatorluğu krallarından 1. Manuel Komnenos zamanında (1238-1263) inşa edilmiştir. İngiliz seyyah ve araştırmacısı G. Finlay tarafından 1427 yılına tarihlenen çan kulesi kilisenin batısında yer almaktadır. Kilisenin kuzeyinde yer alan üç apsisli şapel kalıntısı ise daha erken bir döneme ait olmalıdır.

Fatih Sultan Mehmet'in Trabzon'u fethini takiben yapı camiye çevrilmiş ve vakıf eser olmuştur. Ayasofya, yüzyıllar boyunca şehri ziyarete gelen seyyah ve araştırmacıların ilgisini çekmiştir. Trabzon üzerine anlattıkları ile ünlü Evliya ÇELEBİ (1648), Pitton de Tournefort (1701), Hamilton (1836), Texier(1864), Trabzon Şakir Şevket (1878) ve Lynch (1893) yapıya önem veren kişiler arasındadır.

1864 yılında harap durumda olan camiinin Bursalı Rıza Efendi'nin teşvikleri ile yeni baştan onarıldığı bilinmektedir. I. Dünya Savaşı yıllarında sırası ile depo, hastane, daha sonraları yine camii olarak kullanılmıştır. 1958-1962 yılları arasında Vakıflar Genel Müdürlüğü ve Edinburg Üniversitesinin işbirliği ile restore edilerek 1964 yılında da Müze olarak ziyarete açılmıştır.

Geç Bizans kiliselerinin güzel bir örneği olan yapı, kare-haç planlıdır ve yüksek bir merkezi kubbeye sahiptir. Narteks denilen giriş holüne sahip olan bina üç neflidir. Neflerden ortadaki beş köşeli, yanlardakiler ise yuvarlak birer apsisle son bulmaktadır. Narteksin üzerinde şapel vardır.

Yapının kuzey, batı ve güneyinde üç revaklı giriş bulunmaktadır.

Kubbe ve kasnağı oniki köşelidir. Kubbenin yükünü monoblok dört mermer sütun, kemerler ve pandantifler taşımaktadır. Yapı ana kubbenin etrafında değişik tonozlarla örtülmüş, çatı farklı yükseklikler verilerek kiremitle kaplanmıştır.

Üstün bir işçiliğin görüldüğü taş plastiklerde, Hırıstiyan sanatının yanı sıra Selçuklu Dönemi İslam sanatının da etkileri görülmektedir. Kuzey ve batıdaki revak cephelerinde görülen geometrik geçmeli bezemeleri içeren madalyonlarla, batı cephede görülen mukarnaslı nişler Selçuklu taş işlemelerindeki özellikleri taşımaktadır.

Binanın en görkemli cephesi güneyidir. Burada Adem ile Havva'nın yaratılışı kabartma olarak bir friz halinde anlatılmıştır:

Güney cephesindeki kemerin kilittaşı üzerinde Trabzon'da 257 yıl hüküm süren Komnenosların sembolü olan tekbaşlı kartal motifi bulunmaktadır. Benzer bir kartal tasviri olan ana apsisin dışında doğu tarafta yer alır. Bu cephede, kentaur grifon gibi karışık varlıklar, güvercinler, merkezlerinde yıldız ve hilal bulunan kare panolar, içleri bitkisel motifli madalyonlar yer almaktadır.

Yapının ana kubbesinin altına rastlayan kısmında opus-sectile tarzında çok renkli mermerden yapılmış bir yer mozaiği bulunmaktadır.

Ayasofya'nın süslemelerinin önemli bölümünü meydana getiren fresklerde İncil'den alınmış konular canlandırılmıştır. Kubbede ana tasvir Hz. İsa'nın Tanrısal yönünü aksettiren Pantacrator İsa'dır. Bunun altında bir kitabe kuşağı, daha altta ise melekler frizi bulunur. Pencere aralarında oniki havari tasvir edilmiştir. Pandantiflerde değişik kompozisyonlar yer almaktadır. İsa'nın doğumu, vaftizi, çarmıha gerilişi, kıyamet günü gibi sahneler betimlenmiştir.

Binanın ana kemerleri üzerindeki dairesel madalyonlarda portrelere yer verilmiştir. Yapının tonozlarında da İncil'den alınmış dini sahneler canlandırılmıştır.

Apsiste Hz. Meryem kucağında İsa ve yanlarında iki melek figürü ile tasvir edilmiştir.

Kuzey duvarında kapı üzerinde dört aziz işlenmiştir.

Narteksin merkezinde İncil'in yazarlarını temsil eden dört sembol yer almaktadır.

Ayasofya uzun tarihi geçmişi, merkezi planlı yapısı, yüksek kasnaklı kubbesi, dairesel ve çokgen apsisleri, görkemli portikleri, taş işçiliği ve freskleri ile tarihi değerinin yanı sıra sanat tarihi açısından da önemli bir abide olarak günümüzde yaşamaktadır.

1993 yılı sonunda kamulaştırılarak Ayasofya Müzesi alanına katılan 900 metrekarelik arsada, valiliğin desteği ve yerel olanakların değerlendirilmesi sonucu oluşturulan Köy Evi sergisi 1996 yılı Mayıs ayında ziyarete açılmıştır.

Sergilemenin amacı, giderek yok olan halk kültürüne ait değerlerimizin bir bölümünü kurtararak koruyabilmek, müzemize gelen ziyaretçilere küçükte olsa köy yaşamından bir kesit sunabilmektir.

Bu amaçla oluşturulan bu alanda günümüzde ayrıca yöresel yemeklerin de sunumu yapılmaktadır.


Alandaki serander, Of İlçesi, Yukarı Kışlacık Köyü'nden bağış yolu ile alınmış, parçaların numaralanıp sökülerek 85 yaşındaki bir serander ustasının nezaretinde yeniden kurulmuştur. “serendi” ve “tekir” gibi adlarla da anılan taşınabilir özellikteki bu yapı, tahıl kurutmak ve saklamak için planlanmış olup, Doğu Karadeniz Halk Mimarisi içinde çok özel bir yere sahiptir.

Seranderin yanında portatif olarak kurulan Köy Evi, küçük ölçekli ve tek katlıdır. Bunun için İlimiz Sürmene İlçesi, Yukarı Aksu Köyü'ndeki eski konutlar arasından seçilerek rölövesi çıkarılan bir örnek esas alınmıştır. Geleneksel tarzda inşa edilen konutun eski yapımında, eski yapım tekniğini bilen ustalar çalıştırılmıştır. Kestane ağacından geçme tekniğinde yapılan, cephelerden ikisi boş muska gözlü, diğerleri taş ve toprak dolgulu muska gözlüdür. Çatı dört omuz olup, geniş saçaklı ve kiremit kaplıdır.

Uzun Sok. Zeytinlik Cad. No: 10, Trabzon

Tel : (0462) 322 38 22

Faks : (0462) 326 18 88

Pazartesi dışında her gün 08.00-12.00/13.00-17.00 saatlerinde ziyarete açıktır.

Efes Müzesi

Arasta Eski Türk ticaret hayatının yoğunlaştığı bölgelerde bedestenlerin yola bakan cephelerinde revaklı dükkânların oluşturduğu çarşıdır. Aynı zamanda kısmen üretime dayalı, çoğunlukla aynı işkolunu paylaşan esnafın faaliyetlerini sürdürdükleri alan işlevi görür. Osmanlı geleneğine dayalı eski Türk kentlerindeki arastalarda ticaret belli bir sisteme ve ticari ahlâk kurallarına göre yönetilirdi. Bu sisteme göre her meslek grubu kendi aralarında mesleki dayanışma kurumları olan "lonca"lar

Efes Müzesi hakkında ansiklopedik bilgi
Arasta

Eski Türk ticaret hayatının yoğunlaştığı bölgelerde bedestenlerin yola bakan cephelerinde revaklı dükkânların oluşturduğu çarşıdır. Aynı zamanda kısmen üretime dayalı, çoğunlukla aynı işkolunu paylaşan esnafın faaliyetlerini sürdürdükleri alan işlevi görür.

Osmanlı geleneğine dayalı eski Türk kentlerindeki arastalarda ticaret belli bir sisteme ve ticari ahlâk kurallarına göre yönetilirdi. Bu sisteme göre her meslek grubu kendi aralarında mesleki dayanışma kurumları olan "lonca"lar oluşturmuştu, her zanaatkâr kendi loncasına üye olmak ve bunun için belirli bir ödenek vermek zorunda idi. Loncalarda çıraklık, kalfalık, ustalık gibi meslek basamakları vardı ve bir üst basamağa geçebilmek için belli bir başarı göstermek gerekirdi. Bu basamakları aşmak pirin veya ustanın vereceği izne bağlı idi. Loncaya bağlı meslek sahibi usta olduktan sonra pirden izin almadan arastada dükkân açamazdı, bu izin törenle verilirdi. Loncaların dükkân açmaya gücü yetmeyen zanaatkârlara dükkân bulma, sermaye verme gibi görevleri de vardı.

Değirmen

Öğütme, tahılın sertliğinin giderilmesi, pişirilip suyla karıştırılacak kıvama getirilmesi için gerekli bir işlemdir. İlkel toplumlar öğütmek için doğal kayaları kullanırlardı.

Neolitik Çağdan başlayarak İ.Ö. 5. Yüzyıl'a dek kaya yerine ortası çukur taşınabilir bir alt taş ile elin kavrayabileceği biçimde el taşı kullanılarak tahıl ezilirdi.

İ.Ö. 5. Yüzyıl'dan sonra üst taş daha büyük yapılarak ortası aralık bırakıldı ve tahılın buradan alt taşa dökülmesi sağlandı. Daha sonra üst taşa bir çevirme kolu ilave edilerek öğütme işlemi, kolaylaştırıldı.

Büyük ölçekli, eşek ve at gibi hayvanlarla çevrilen değirmenler İ.Ö. 2. Yüzyıl'da Akdeniz Bölgesinde kullanılmıştır. Su gücüyle çalıştırılan değirmenlerin ise İ.Ö. 1. Yüzyıl'da kullanıldığı bilinmektedir.

Geleneksel deneyim ve beden gücünün ilk planda olduğu, tarıma bağlı yöresel yaşamda teknolojik gelişmeler hiçbir değişikliğe uğramadan günümüze dek ulaşmaktadır.

Cici Berber

50 yıl öncesine dek Anadolu'nun hemen her kasabasında "Cici Berber" adıyla anılan bir berber dükkânı bulunur, bu dükkânda genellikle bir usta, bir kalfa ve bir çırak çalışırdı.

Usta saygınlığı olan kişileri, kalfa gençleri ve çocukları traş eder, çırak ise yerlere dökülen saçı süpürür, su ısıtır, gerektiğinde müşterilere çay, kahve ikram eder, boş zamanlarında ustasını dikkatlice gözleyerek işi öğrenirdi.

Berber dükkânları günlük konuların konuşulduğu bir dedikodu yeri oldukları gibi aynı zamanda siyasi tartışmaların yapıldığı yerlerdi. Berberler genellikle kibar, iyi giyimli, saçları briyantinli, dış görünüşleri ile örnek kişilerdi. Gerektiğinde sünnet yapar, diş çekerlerdi, bu nedenle toplumda iyi, saygın yerleri vardı.

Gülsuyu ve Gülyağı Üretimi

Gülhanelerde geleneksel yöntemlerle gülsuyu ve gülyağı üretimi modern fabrikaların rekâbetine dayanamamış ve yok olmaya yüz tutmuştur.

Gülhanedeki yöntem, gül yapraklarından damıtılma yoluyla gülsuyu ve gülyağı elde edilmesidir. Üretim yıl içinde yalnızca güllerin olgunlaştığı mayıs ayında yapılır.

Gül üretimi İ. Ö. 3000 yıllarına (Sümerler'e) dek inmektedir. Daha sonra Asurlular gül yetiştirmiş ve bundan gülsuyu ve gülyağı üretmişlerdir.

Anadolu'da 12-13. yüzyıllardan bu yana gül yetiştirilmektedir. 14. yüzyılda yaşayan İbn-i Batuta, Seyahatname'sinde Burdur'un Gölhisar (Gülhisar) İlçesi'nde kendisine gülsuyu ikram edildiğini yazmaktadır.

Avrupalılar gülsuyu ve gülyağı üretimini 17. yüzyıldan sonra Türkler'den öğrenmişlerdir.

Efes Müzesi arastasında aslına uygun olarak düzenlenen gülhanede 3500 kg. gül yaprağından 1 kg. gülyağı ve 1000 kg. gülsuyu elde edilmektedir.

Gözboncuğu

Anadolu'daki prehistorik kazılarda bulunan çok sayıda gözboncuğu günümüzde Ege Bölgesi'nde Kemalpaşa ve Görece'de imal edilen gözboncuklarının öncüsüdür. Cam özel bir fırında 900-1000 derecede eritilip renklendirildikten sonra demir çubuk ile istenilen miktarda alınıp şekillendirilir. Daha çok nazarlık olarak kullanıldığı için mavi en yaygın renktir.

Günümüzde takı, anahtarlık, tespih olarak çeşitli renklerde gözboncuğu yapılır.

Efes Müzesi arasta sergisindeki gözboncuğu atölyesi Kemalpaşa İlçesi'nden getirilmiştir ve çalışır durumda bir fırını vardır. Sergilenen gözboncuklarının tümü yenidir ve bu sergileme ile atölyenin aynı zamanda satış yeri olduğu vurgulanmak istenmiştir.

Yatağan-Türk Kılıcı Yapımı

Yatağan, 50-100 cm. uzunluğunda, kabzasından ucuna doğru hafifçe kıvrılan Türk kılıcıdır. İlk olarak 14. yüzyıl başında kullanılmıştır.

Gövdesi kaliteli çelikten, kabzası boynuzdan yapılır ve belde kalın bir kuşak içinde taşınırdı.

Yapıldığı yerler genellikle Yatağan adını almıştır. Ege Bölgesi'nde, Denizli ve Muğla illerine bağlı Yatağan ilçelerinde yüzlerce yıl Osmanlı Türk ordusuna kılıç üretilmiştir.

Saadet Hatun Hamamı

Türk hamamlarının kökeni Roma hamamlarına dayanır. Bu dönemlerde hamamlar yalnızca temizlenme yerleri değil, aynı zamanda masaj ve spor yapılan, sohbet edilen yerlerdi. Roma Devrinde önemli bir yer tutan hamam kültürü Bizans Devri ortalarına dek etkisini sürdürmüş, daha sonra Akdeniz ülkeleri ve Avrupa'da unutulmuş, Türklerle birlikte yeniden ve daha canlı olarak ortaya çıkmıştır. Anadolu'da Selçuklu ve Osmanlı İmparatorluğu dönemlerinde sanatsal ve işlevsel değerleri yüksek çok sayıda hamam yapılmıştır.

Selçuk İlçesi'nde bilinen 7 eski Türk hamamı vardır. Bu hamamlardan biri de kitabesine göre Saadet Hatun Hamamı olarak adlandırılmaktadır. Saadet Hatun'un kim olduğu kesin bilinmemekle birlikte Aydınoğulları Beyliği soyundan gelen seçkin biri olduğu düşünülmektedir. 16. yüzyıla tarihlenen hamam geleneksel Türk hamamlarının birçok özelliklerini taşır, soğuk, ılık ve sıcak olmak üzere üç bölümlüdür. 1970 yılına dek yıkık durumda olan hamam 1972 yılında Efes Müzesi'nce onarılmıştır. Hamam, yakınındaki Efes Müzesi konferans salonu olarak kullanılan kervansaray ve Ayasuluk Mescidi ile bir külliye oluşturmakta idi.

AZİZ JOHN

Hıristiyan dininde iki önemli kişiden biri Az. Paul ve diğeri Az. John'dur. Bunların her ikisi de Efes'te yaşamışlardır. İlki 5-6 yılını vaazlarla ve bu yeni dini Efes'te tanıtmakla geçirmiştir. İkincisi bir yüzyıl süren ömrünün son yıllarını Yeni Ahit'in bölümlerini yazmakla geçirmiş, sonra burada ölmüştür. Mezarı Ayasuluk Tepesindedir. Kral Justinyen tarafından bu mezarın üzerinde yapılan kilise de Ortaçağ'ın muhteşem anıtları arasında yer almaktadır.

İsa, Kudüs kalabalığının coşkulu çığlıkları ve kahkahaları arasında çarmıha gerilirken Az. John ve Hz. İsa'nın annesi yanı başındaydı. Hz. İsa, Az. John'a dönmeyi becererek "John bu senin annendir", annesine dönerek de "Anne bu senin oğlundur" dedi. Bunun üzerine İsa'nın havarisi memnuniyetle görevi üstlenip sonuna kadar sorumluluğunu yerine getirdi.

İsa'nın çarmıha gerilmesinden sonra insanlar arasında bir tür huzursuzluk baş gösterdi. Dahası, Az. John'un erkek kardeşi öldürüldü. Az. John kan kokan bu kentte artık yaşayamayacağını fark etti. M.S. 39 ve 48 yılları arasında Az. Paul'e dair hiçbir bilgi edinilememiştir. Bu dönemde İsa'nın diğer havarileri gezerek ve vaazlar vererek bu yeni dini yaymaya çalıştılar. Bu sekiz yıllık boşluk, onun Efes'te kaldığına dair dolaylı bir kanıttır. M.S. 6. yüzyıl'ın ilk yarısında İmparator Jüstinyen, Az. John'un mezarının üzerine basilika (dikdörtgen biçiminde bir mezarlık) yapılmasını emretti. Bu Ayasuluk adıyla bilinen bir tepenin üzerinde Artemis Tapınağı'nın doğusunda yer almaktadır. Bu yapıdan sonra Lysimachos tarafından kurulan kent zamanla ekonomik sebepler yüzünden Ayasuluk Tepesinin eteklerine taşındı. Sonunda 10. Yüzyıl'da Efes kenti tamamıyla tepenin çevresine kuruldu.

St. JOHN KİLİSESİ

Az. John Efes'e geldi, burada yaşadı, Yeni Ahit'in 4. kitabını yazdı ve burada öldü. 4. kitabını bu eski kilisede kendisi derledi. Bu kilise Selçuk Türkleri gelmeden önce vardı. Burada yapılan kazılar sonunda birçok kalıntının Yunanistan, Avusturya ve diğer ülkelere kaçırıldığı ortaya çıktı. Bugün Az. John'un mezarının çevresinde beş küçük mezarın daha var olduğu ortaya çıkmıştır. Az. John'un arzusu üzerine diğer beş mezar kendi mezarıyla haç oluşturacak biçimde yapılmıştır. Hıristiyanlığın en başından beri Hıristiyan camiası bu yeri bir hac merkezi olarak kabul etmişler ve hürmet etmişlerdir. Sonraları bu kilise tanrılar tarafından harap edilmiştir. Fakat daha sonraları İmparator Jüstinyen tarafından yerine daha büyük bir kilise yaptırılmıştır. 100 m. uzunluğundaki bu kubbeli kilisenin sütunlarla çevrili çok güzel bir avlusu vardı. İki katlı olan kilise freskler ve mozaiklerle bezenmiş 6 büyük ve 5 küçük kubbeye sahipti. Yangınlar sırasında, M.S. 1. Yüzyıl'ın ikinci yarısına ait madeni paralar bulunmuştu. Bu, Az. Paul'ün mezarının o zamanlar da insanlar tarafından ziyaret edildiğini göstermektedir. Kutsal kuyular, ilahilerin söylendiği yerler, her türlü hastalığa iyi gelen küller, bu kubbelerin çatılarının altındaydı. Az. John'un mezarlığının yanından akan şifalı suların o zamanın hacıları için ayrı bir değeri vardı. 4-5 yıl sonra Az. John rakibi Artemis'le birlikte yaşadı. Artemis tapınağı ne kadar çok yağmalandıysa Az. John'un mezarına bir o kadar dokunulmadı. Bu mezarlık en ufak zarar görmedi. Çünkü o insanlığın en önemli mesihiydi ve İsa'nın halefiydi. Onun mezarı aynı tepedeki St. Mary’nin kilisesi gibi bir halefi yoktur biçiminde yükselmekteydi. Onun anısına Batı inanlar tarafından asla ihmal edilmeyecektir." Türkler Efes'i 11. Yüzyıl'ın ilk yıllarında fethetmelerine rağmen, Bizanslılar bölgeyi 14. Yüzyıl'ın başlarına kadar terk etmediler. Kent zamanın hanedanlığı Menteşoğullarından İsa Bey tarafından fethedildi (İsa Bey Camii bu döneme ait anıtsal bir kanıttır, planda da görülebilir-). Sonra kent M.S. 1348'de Aydınoğulları Beyliği'nin başkenti olmuştur. Daha sonrada 1390 yılında Osmanlılar tarafından fethedilmiştir. Bundan sonra kent önemini yitirdi ya da İzmir daha önemli hale geldi. 1914 yılında Ayasuluk ismi Selçuk ismine çevrildi. Kentin nüfusu 50 yıl önce 1000 iken şu anda 18.000'e ulaşmıştır.

Atatürk Mahallesi, Kuşadası Caddesi, Selçuk
Tel : (0232) 892 60 10

Faks : (0232) 892 70 02



Pazartesi dışında her gün 08.30-12.00/13.00-17.30 saatlerinde ziyarete açıktır.

İstanbul Modern

İstanbul Modern hakkında ansiklopedik bilgi
150px|right|thumb|İstanbul Modern logosu 200px|thumb|right|İstanbul Modern İstanbul Modern Sanat Müzesi veya kısaca İstanbul Modern, Türkiye'nin ilk modern sanat müzesidir. Eczacıbaşı ailesinin öncülüğünde, İstanbul Kültür Sanat Vakfı ( İKSV) tarafından kurulan müze, 11 Aralık 2004'te ziyarete açılmıştır. Karaköy limanında, Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi ile Tophane-i Amire arasında yer alır. İstanbul Modern, T.C. Denizcilik İşletmeleri için kuru yük deposu olarak inşa edilen 4 no'lu antrepo binasının müzeye dönüştürülmesi ile hayata geçmiştir. 2003 yılında gerçekleştirilen 8. Uluslararası İstanbul Bienali'ne de ev sahipliği yapan bina, devrin başbakanı Tayyip Erdoğan tarafından, müze olarak tahsis edilmiş ve kendisinin Türkiye'ye AB üyeliği için müzareke tarihi verilecek olan 17 Aralık tarihinden önce yapımının tamamlanması isteği üzerine 11 Aralık 2004'te hizmete açılmıştır. Şu anda İstanbul Modern'in baş küratörlüğünü Rosa Martinez yapmaktadır.

Ziya Gökalp Müzesi

```Ziya Gökalp Müzesi```, Diyarbakır`lı sosyolog, yazar ```Ziya Gökalp````in doğduğu evdir. 23 Mart 1956 tarihinde müze olarak ziyarete açılmıştır. Yazarın kişisel eşyaları ve belgelerinden oluşan kolleksiyonlar ile yörenin etnografik eserleri sergilenmektedir.

Ziya Gökalp Müzesi hakkında ansiklopedik bilgi
Ziya Gökalp Müzesi, Diyarbakır'lı sosyolog, yazar Ziya Gökalp'in doğduğu evdir. 23 Mart 1956 tarihinde müze olarak ziyarete açılmıştır. Yazarın kişisel eşyaları ve belgelerinden oluşan kolleksiyonlar ile yörenin etnografik eserleri sergilenmektedir. Diyarbakır'ın tipik sivil mimarlık örneklerinden biri olan bu iki katlı ev, 19. yüzyıl başında siyah bazalt taşı kullanılarak inşa edilmiştir. İç avlunun etrafında birleşen harem ve selamlık dairelerinden oluşur. 1824 yılında Ziya Gökalp'in ailesine intikal eden evde 1876 yılında Ziya Gökalp doğmuştur. Müze; Melik Ahmet Caddesi, Gökalp Sokak'ta yer alır.

Bandırma Arkeoloji Müzesi

Kyzikos antik kenti ve Daskyleion ören yeri buluntularının sergilenmesi amacıyla Bandırma Müze Yaptırma ve Yaşatma Derneği tarafından kurulan ve Kültür Bakanlığı'na devredilerek yeniden inşa edilen müzede iki teşhir salonu, bir laboratuar, kütüphane ve konferans salonu bulunmaktadır. Katalogun hazırlandığı tarihte ziyarete açılmamış olan müzede, Daskyleion'a özgü Anadolu Pers sanatının özelliklerini taşıyan antemionlu ve frig yazıtlı mezar stelleri, kazılarda çıkarılan Pers etkili pişmiş toprak

Bandırma Arkeoloji Müzesi hakkında ansiklopedik bilgi
Kyzikos antik kenti ve Daskyleion ören yeri buluntularının sergilenmesi amacıyla Bandırma Müze Yaptırma ve Yaşatma Derneği tarafından kurulan ve Kültür Bakanlığı'na devredilerek yeniden inşa edilen müzede iki teşhir salonu, bir laboratuar, kütüphane ve konferans salonu bulunmaktadır. Katalogun hazırlandığı tarihte ziyarete açılmamış olan müzede, Daskyleion'a özgü Anadolu Pers sanatının özelliklerini taşıyan antemionlu ve frig yazıtlı mezar stelleri, kazılarda çıkarılan Pers etkili pişmiş toprak kaplar ile Kyzikos antik kendinden ve civardan elde edilen mezar stelleri sergilenecektir.

Paşabayır Mahallesi, Ziyaret Bahçesi Mevkii Bandırma Tel : (0266) 714 82 71

Çankaya Köşkü

Çankaya Köşkü Cumhurbaşkanlığı konutu. Cumhuriyetin ilk yıllarında Çankaya, Ankara'nın güneyindeki tepelerin üzerinde küçük bir köydü. Evlerinin çoğunluğunun çevresi bağlık ve bahçelikti. Bu tepelerden birinin üstünde, ağaçlar arasında bulunan bir Köşk'ten birkaç adım atınca, Ankara çevresindeki tepelerle, kalesiyle gözleri dolduruyordu... Çankaya'nın yayla havası sert, temiz ve sağlamdı... İşte bu Köşk, modern Türkiye Cumhuriyeti'nin doğuşunda ve kaderinde önemli bir yer t

Çankaya Köşkü hakkında ansiklopedik bilgi
Çankaya Köşkü Cumhurbaşkanlığı konutu. Cumhuriyetin ilk yıllarında Çankaya, Ankara'nın güneyindeki tepelerin üzerinde küçük bir köydü. Evlerinin çoğunluğunun çevresi bağlık ve bahçelikti. Bu tepelerden birinin üstünde, ağaçlar arasında bulunan bir Köşk'ten birkaç adım atınca, Ankara çevresindeki tepelerle, kalesiyle gözleri dolduruyordu...

Çankaya'nın yayla havası sert, temiz ve sağlamdı... İşte bu Köşk, modern Türkiye Cumhuriyeti'nin doğuşunda ve kaderinde önemli bir yer tutacaktı. Mustafa Kemal Paşa, Ankaralılar'ın kendisine hediye ettikleri bu Köşk'te 1921 ile 1932 yılları arasında kaldı. Annesi Zübeyde Hanım ile eşi Latife Hanım da bir süre burada oturdular...

O, ziyaretçilerini, büyükelçileri, yerli yabancı misafirlerini, gazetecileri bu küçük Köşk'te kabul eder ve ağırlardı. Dünya'da tarihi değeri olan pek çok bina, ünlerini büyüklerine ve mimarlarına borçludurlar. İlk Çankaya Köşkü'nün ise maddi bir büyüklüğü olmadığı gibi, mimarı da belli değildir.

Türk Hükümeti'nin yerleştiği Bakanlıklar semti ve onu takiben de Büyükelçilikler'in yer aldıkları Çankaya'ya uzanan ana caddenin oluşturduğu tablo, Mustafa Kemal Atatürk' ün " YURTTA SULH, CİHANDA SULH" ilke ve idealinin insana heyecan veren görkemli bir görüntüsüdür...

İşte bu Köşk'te Türk Kurtuluş Savaşı'nın kahramanı, Türkiye Cumhuriyeti'nin, kurucusu ve çağdaş Türk Ulusu'nun önderi çalışmış ve düşüncelerini gerçekleştirmiştir. Atatürk'ü izleyen ve O'nun ilke ve ideallerine bağlı Cumhurbaşkanları da Çankaya'daki yeni Pembe Köşk'te günün ihtiyaçlarından doğan küçük değişikliklerle, Atatürk'ten gelen yaşayışı sürdürmüşlerdir. Böylece Çankaya, Türkiye Cumhuriyeti'nin gelenek ve devamlılık ve demokratik düşünce ve yaşam biçiminin simgesi olmuştur.Pembe KöşkÇankaya Köşkü, Müze Köşk'ün hemen sağ tarafında ve onun bittiği yerde başlayan sütunlu, pembe tarihi bir yapıdır. Yapımına 1931 yılında başlanılan ve ilk yıllarda Yeni Köşk olarak da adlandırılan Çankaya Köşkü 1932 yılı Ekim ayında tamamlandı.

Pembe Köşk'ün üç cephesi de Ankara taşı ile çevrilidir.. Alt katı bodrum ve genişçe bir teras üzerine iki kat olarak inşa edilen Çankaya Köşkü'nün birinci katı, çalışma ve misafirlerin kabulleri, üst katı ise ikametgah için düzenlenmiştir. Çankaya Köşkü' nün çalışma ve kabul salonlarının bulunduğu birinci katına, binanın her dört cephesindeki kapılarla da giriş yapılabilmektedir.

Milli Bayrağımızın dalgalandığı büyük gönder, Köşk'ün sağ ön tarafında ve Gül Bahçesinin duvarlarının başladığı köşededir. Çankaya Köşkü'nün günlük kullanım kapısı, 19 taş basamaklıdır. Terasında köşeli küçük havuz ile bir çiçek bölümü vardır... Yabancı Devlet Başkanları'nın Köşk'ü ziyaretlerinde ise, ön cephedeki geniş merdivenler ile aynalı salonun terasa açılan kapısı kullanılmaktadır.Müze KöşkAtatürk Müze Köşkü olarak adlandırılan bina, Cumhurbaşkanlığı kompleksi içindeki ilk yapıdır. Ankara'nın Çankaya köyünde tahminen 1800'lü yılların sonlarında bir bağ evi olarak yapılmıştır.

Müze Köşk Büyük sarayların ihtişamından uzak, mütevazı ancak, Atatürk'ün ince zevkini yansıtan bir biçimde döşenen Müze Köşk'ün methal taşlık olarak anılan girişinden hole geçilir. Ortasında bilardo masası, tam karşı köşede piyano bulunan hole açılan üç kapıdan sağdaki ile yeşil salona, karşıdaki ile yemek salonuna, soldaki ile ise elçi kabul salonuna geçilir. Yine solda, üst kata çıkan merdivenler bulunur.

Üst katta ise geniş bir sofa, çalışma odası, kütüphane, yatak odası, oturma odası ve banyo vardır.

Mimar Seyfi Arkan tarafından yapılmış, 1936 yılında tamamlanarak hizmete açılmıştır. Tek katlı bir yapı olan Camlı Köşk 1951 - 1954 yılları arasında Türkiye' yi ziyaret eden yabancı Devlet Başkanlarına ikametgah olarak tahsis edilmiştir.

1954 - 1970 yılları arasında Başbakanlık ve Senato Başkanlığı ikametgah olarak kullanılmıştır. 1985 yılında yeniden düzenlenmiş, 1994'te restorasyonuna başlanmış olan Camlı Köşk, restorasyon çalışmaları tamamlandıktan sonra, 1996 yılı başında tekrar yabancı Devlet Başkanlarını konuk etmek üzere kullanılmaya başlanmıştır.Hizmet BinasıCumhurbaşkanlığında mevcut binaların ihtiyacı karşılamaması üzerine yapılmıştır. 4 Nisan 1986 günü temeli atılan bina 1993 yılında hizmete açılmıştır. Projesi mimarlar Mustafa Aytöre ve Orhan Genç tarafından hazırlanan ve tamamen Cumhurbaşkanlığı birimlerinin çalışma ofisi olarak kullanılan binada, toplantı, kabul, resepsiyon salonları ile Cumhurbaşkanının makamı ve çalışma ofisi bulunmaktadır.Çankaya'da sığınakTürkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanları'nın ikamet ettiği Çankaya'da bir atom sığınağı da yer alıyor. 1940'lı yıllarda İsmet İnönü'nün Cumhurbaşkanlığı döneminde inşa edilen sığınak, köşk binasının 50 metre arkasında yer alıyor.

Çelik bir kapıdan girilen sığınak, Ankara'da muhtemel bir nükleer saldırı durumunda Cumhurbaşkanı'nın çalışacağı mekan olarak planlandı. Her türlü ayrıntının düşünüldüğü bölmede mütevazi bir banyo, masalara yerleştirilmiş küçük kuru çiçekler, banyo terlikleri ve 1940'lı yıllardan kalma bir barometre var.

Demirel'in sığınağa hiç girmemesini geçmişte istismar edilmesine bağlarken 9.Cumhurbaşkanı'nın bahsettiği dönem İnönü'nün cumhurbaşkanlığı döneminde yaşanan 2.Dünya Savaşı günleriydi. Demirel, halkın tepesine bomba atılacağı bir ülkede "Cumhurbaşkanı Çankaya'da sığınak buldu" diye laf çıkmasının kendisini o güne kadar sığınağa girmemeye yönelttiğini belirtti.Piramit SalonÇankaya Köşkü'nün en yeni salonu 22.11.1999'da açılan ve tam bir teknoloji harikası olarak tanımlanan "Piramit Salon".. ABD Başkanı Bill Clinton'ın Ankara ziyaretine teknik aksaklıklardan dolayı yetişmeyen Piramit Salon'un ilk misafiri Finlandiya Cumhurbaşkanı Matti Ahtisaari oldu.

Salonda simultane tercüme için gereken araçlar, ses cihazları ve kameralar bulunuyor. Duvarları ses yalıtımı için özel olarak kaplandı. Kırmızı rengin hakim olduğu salonda kameraların rahatça çekim yapabilmeleri için ayrı bir de bölüm oluşturuldu.